Mor menekşelerin hüznü: Hacettepe


                                       





GÜRKAN HACIR / AKŞAM
Kanal D de büyük reklam kampanyasıyla vizyona girmeye hazırlanan dizi film Keşanlı Ali Destanı aslında ünlü yazar Haldun Taner’in unutulmaz eseridir. Uzun yıllar tiyatro sahnesinde Engin Cezzar’ın başrolüyle sahnelenmişti. Peki ünlü yazar Taner Keşanlı Ali’yi nereden esinlenmişti?

Kürt Cemali 1950 lerin Ankara’sında efsane bir kabadayıydı. Ankara’nın bir çok mekanını haraca bağlamıştı. Bileği bükülmez bir delikanlıydı. Bu köşenin okurları hatırlayacaktır. Üzerinde tam 2 yıl çalıştığım Hacettepe mahallesinin hikayesini ayrıntılarıyla “Mor Menekşelerin Hüznü” adıyla yazmıştım. (Şimdi o da TRT’de dizi olarak yayınlanıyor.) İşte Hacettepe’nin en ‘hızlıları’ Kabadayı Mehmet ve Dündar Kılıç’ın ortak ‘icraatıyla’ Kürt Cemali öldürüldü. Davetli olduğu kumarhanenin açılışında üzerine kurşun yağdırıldı. O günden sonra Kürt Cemali için Altındağ’da ağıtlar yakıldı. Adına türküler bestelendi. Kürt Cemali efsanesi tüm Türkiye’ye yayıldı. Haldun Taner’de bu kabadayının hayatından esinlenerek bir tiyatro oyunu yazdı. Ancak küçük düzeltmeler yaparak! Kürt sözcüğü Keşanlı olarak değiştirildi, Altındağ ise Sineklidağ olmuştu.

Şimdi yıllar sonra iki mahallenin kavgası ekranda sürecek. Bakalım kan dökülerek biten bu kapışmadan tv ekranlarında kim galip çıkacak? Hacettepe’nin Mor Menekşeleri mi yoksa Kürt Cemali’nin Altındağ’ı mı? 
 işte o yazı


Mor menekşelerin hüznü: Hacettepe


Kabadayı Mehmet'ten Dündar Kılıç'a dönemin namlı kabadayılarının mahallesi Hacettepe. Bir takımla bütünleşmiş mahallelinin hüzünlü öyküsü Hacettepe. Ve bugün mazisini arayan insanların büyük özlemi...

Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'yı ortadan ikiye ayıran demiryolu, kenti de sosyal olarak ikiye bölüyordu. Demiryolunun üst yanı, eski Ankara olarak Ulus, Samanpazarı, At Pazarı ve Çankırı kapısı cumhuriyetin kuruluşunu ve eskiyi yaşatıyordu. Demiryolunun alt yanı ise adı üstünde; Yenişehir. Ona yüklenen misyon adıyla aynıydı. Yenişehir ve giderek Çankaya Köşkü'ne uzayan yollarla yeni gelişen modern Ankara. Yani demiryolunun bir yanı eskiyi, taşrayı öte yanı ise çağdaşlığı ve geleceği temsil ediyordu. Peki demiryolunun içinden geçtiği semt neyi yaşatıyordu. Yenişehir'den Ulus'a tırmanılan o tepe,  kentte hangi sosyal statüye yerleşiyordu? Hem modern Ankara'nın en yakın yerleşim birimi hem eski Ankara'nın mimari özellikleri ve bir gecekondu mahallesini andıran sosyal kabuğuyla hangi çerçeveye sığıyordu?

***
Bir gezisinde Hacettepe sırtından aşağı bakan Başbakan Adnan Menderes 'Bu çöplüğü adam etmek lazım' demişti. Kavgaları bir yana, birbirlerine olan bağları ile de dönemin yöneticilerini ürküten bir halleri vardı. Her şey kontrol altına alınsa bile onlar zaptedilemiyorlardı. Bir büyük kabile veya aşiret gibi birbirlerine tutkun, içine kapanık yaşamları vardı. Hacettepeli olmak onlar için ölümle bile değişecek bir kimlik değildi.

HARBİYELİ'YE DAYAK İlk görkemli icraatları, mahallenin kızlarına yan bakan Harbiyeli üç öğrenciyi marizlemek olmuştu. Harbiyeliler bir otobüs dolusu arkadaşlarıyla Hacettepe kapılarına dayanmışlardı. Tüm mahalleli, Harbiyelilere karşı bir olup meydan dayağı atmıştı. Bu olay, Hacettepe için dönüm noktası olmuş, birbirlerini akraba gibi gören mahallelinin arasında organik bağlar kurulmuştu. Artık Hacettepe'ye yan bakan olamazdı. Ne Altındağ'ın adamına benzerlerdi ne de derenin (Bentderesi). Mahallelerinin sırtlarındaki dönemin en görkemli gazinosu Esenpark'tan sızan nağmelerle, mor menekşeli bahçelerinde artık güven ve gurur içinde gezebilirlerdi.
3-4 kuşaktır Ankaralı olan topluluk cemaat disiplininde yaşıyor, başkentin ilk gettosunu kuruyordu. Mahallede yaşanan her türlü yasadışı iş, onlara göre zararsızdı. Önemli olan namus ve mala karşı bir şey yapmamalarıydı. Kırıp dökmek delikanlılığın harcındandı. Hacettepe zaten sert abilerin mahallesiydi.

FUTBOL HER ŞEY DEMEKTİ Bu ele avuca sığmayan mahallenin futbol takımı da ele avuca sığmıyordu. Takımın mor-beyaz renkleri, Hacettepe parkındaki mor ve beyaz menekşelerden alınmıştı. Mahallenin milli renkleriydi. Takımın her maçı şenlik havasında geçiyor, kadınlı erkekli tüm Hacettepeliler statta yerlerini alıyordu. Mahallede yetişen her delikanlı, takımın önce ateşli bir taraftarı ardından futbolcu adayı oluyordu. Hatta namlı kabadayılardan 'Kabadayı Mehmet' kaleci antrenmanlarına çıkmış, önünde oynayan 'Karagöz Kemal'le korkunç bir defans olmuşlardı. Yanlı maç yönettiğine inandığı bir hakemi tek yumrukta yere seren Karagöz, kimine göre ömür boyu, kimine göre birkaç maç ceza almıştı.

TOZLUK İÇİNDE BIÇAK Futbolla kavga iç içe girmişti. Hatta maçlardaki düşmanlık hissi o denli güçlü idi ki 1955-1959 arası takımın maç kritiklerini kaleme alan 'Gogo' lakaplı Turgut, rakipleri için 'hasım' sözcüğünü kullanıyordu. Rakip takım, mahallenin o maç için hasmı oluyordu. Halen hayatta olan eski kaptanlardan 'Baba Kazım'a göre onlardan önceki kuşak futbolcular, tozluklarının içine sakladıkları bıçaklarla sahaya çıkıyorlardı. Takıma çok sayıda doktorun katılmasıyla kabuk değiştirmeye başlayan Hacettepe'de yine de mahallenin kavgacı havası eksik olmuyordu. Dr. Alaattin'in gelişiyle beraber takımdaki doktor sayısı 6'ya yükselmiş, birçoğu yüksek tahsilli olmuştu. Ama dedik ya sert adamların mahallesiydi diye, hiçbir antrenmanını kaçırmayan 'Sarı Veli' ile 'Kabadayı Mehmet' oyuncuları koşu çalıştırıyordu. Ancak depar çalışması için verdikleri start ilginçti. 3 2 1 diye sayıp silahlarını ateşliyorlardı. Taaaak! Başla!
Hemen her maç olaylı geçiyordu. Karşı takım taraftarının tezahürat yapması Hacettepelilerin tahammül edemediği bir şeydi. Bir dönem takımda futbolculuk, uzunca bir sürede genel kaptanlık yapan eski Başbakanlardan Şükrü Saracoğlu'nun oğlu Aydın Saracoğlu, dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı'ydı. İş çoğunlukla ona düşüyor ve başı derde giren futbolcu ve taraftarları içeriden, 'Aydın Abi' kurtarıyordu. Kavgasız maçlarda küfür yine de kabullenilir bir şeydi. Hacettepe taraftarının çileden çıktığı bir maçta tribünü zapt etmek 'Veli Dayı'ya (Sarı) düşmüş, eli belinde tribünler önünde yürüyünce kötü tezahürat sona ermişti. Kazım Türesin'e 'Baba' lakabı da 'Sarı Veli' tarafından, 3-2 mağlupken son saniyede attığı gol nedeniyle verilmişti. 'Sarı Veli' tribünden sahaya bağırmıştı. 'Kazım, Sen Babasın Baba! Gene g... kurtardık!' Artık kaptanın adı 'Baba Kazım'dı. Ve yıllar yılı da öyle kalacaktı.    
Sakatlıklarda başvurulan yöntem inanılmazdı. Kırıkçı-çıkıkçı Emine Hanım takımı elden geçirmişti. Bir maç sonrası ayağı portakal büyüklüğünde şişen santrfor Hayri, Emine Hanım'ın sihirli elleriyle tedavi ediliyor ve ertesi günkü maça yetiştiriliyordu.

OLAYLI MAÇ SONRASI 1. LİG1962'de 1. Lig'e çıkışları çok renkli olmuştu. Ön elemelerde Şekerspor, Altın Hilal ve Vefa'yı yenmişler, asıl gürültüyü dönemin flaş ekibi Beyoğluspor'u devirerek çıkarmışlardı. Baraj maçında o yılların güçlü takımı Demirspor'la karşılaşacaklardı. Deplasmana takımla beraber taraftarın da gitmesi Hacettepe'nin getirdiği bir yenilikti. Hem de ne yenilik! Deplasmana 2-3 bin kişilik kalabalıklarla gidebiliyorlardı. Bursa'daki maça yine cümbür cemaat gitmişlerdi. Maç karşılıklı gollerle geçmiş ve Hacettepe son  10 dakikaya 2-1 yenik girmişti. Futbolcularda adım atacak hal kalmamıştı. Taraftar imdada yine en iyi bildiği yöntemle yetişmişti: Kavgayla! Eski kalecilerden 'Orley İhsan', rakip taraftarlara saldırmış, ortalık karışmıştı. 'Nay nay nom Erol'a göre karşı tarafa 40 yaralı vermişler, kendisi dahil 4 yaralı ile cengi atlatmışlardı. İstedikleri olmuş, maça yarım saat ara verilmiş, takım nefes almıştı. Maç başladığında artık iş teknik direktöre kalmıştı. O da üstüne düşeni yapmıştı. Sabri Kiraz sol kanatta oynayan 'Susak Yılmaz'ı sağ içe almış ve rakibin tüm planını alt üst etmişti. Susak, attığı nefis golle taçlandırmış ve maçı 2-2 ye taşımıştı. Hacettepe artık 1.Lig'deydi.

KABADAYI ÜÇLEMESİ Mahallenin renkli simalarından biri 'Karagöz Kemal'di. Asıl adı Kemal Sevilen olan Karagöz'ün lakabı babasından dolayıydı. Ünlü Karagöz sanatçısı Mehmet Muhittin Sevilen'in oğluydu. Çok sevilmiş, kulübün sembol isimlerinden olmuştu. Asıl ünü kabadayılığından gelmiş, namı Ankara'ya yayılmıştı. Akli dengesi bozuk birinin kaçırdığı bir kız çocuğunu, polisten önce elinden almış, kızın hayatını kurtarması bir şehir efsanesi olmuştu. Hacettepe sert abilerin, ağır delikanlıların harman olduğu yerdi, ama efsanevi Kabadayı Üçlemesi Ankara'da herkese korku veriyordu: Kabadayı Mehmet, Sarı Veli ve Karagöz Kemal. 

KORUMASI DÜNDAR KILIÇ'TI  'Kabadayı Mehmet' mahalleli tarafından mert, iyiliksever ancak gaddar olarak tanınıyordu. O yıllardaki yakın korumasının ismi bile nasıl bir kabadayı olduğunu iyi anlatır: Dündar Kılıç. Kumarhanesiyle Ankara'nın gayrimeşru hayatını kontrol eder olmuştu. Sık sık hapse giriyor, o cezaevinde iken mahalle ve Ankara yakın arkadaşı 'Sarı Veli'ye kalıyordu. Mahallelinin Veli Dayı dediği 'Sarı Veli' ile 'Kabadayı Mehmet' sırt sırta tüm dövüşlerden çıkmış, cezaevinde aynı yatağı paylaşmış can dostlarıydı. Ama Kabadayı'nın cezaevinden çıkmasından sonra aralarına dedikodu ve çekememezlik girmiş, yolları ayrılmıştı. 'Kabadayı Mehmet' cezaevinden çıkışının hemen ardından en yakın arkadaşı 'Sarı Veli'yi öldürmüştü. 'Ölümün ve raconun çocukları' artık birbirlerine de kıymaktaydı.                           
Ancak, Hacettepeli sert abiler yalnız değildi. Altındağlı 'Kürt Cemali' de şehrin güçlülerindendi. 50 yıl geçmesine karşın halen nasıl olduğu bilinmeyen -bir cinayetle - öldürüldü. 'Kabadayı Mehmet'in açtığı kulübe davetli olarak gelen 'Kürt Cemali' bir tartışma sonrası mermilerin hedefi olmuştu. Şüpheli olarak 'Kabadayı Mehmet' ve Dündar Kılıç aranır. Anlatılanlara göre kulübün ışıkları bir an için söndürülmüş, kimin ateş ettiği belli olmayan bir çatışma çıkmış, ortalık durulduğunda Cemali'nin cesedi ile karşılaşılmıştı. Ankara kaynayan bir kazana dönmüş, Cemali'nin yakınları ve Altındağlılar yürüyüş yapıp intikam yemini etmişti. Cenazesi büyük bir kalabalıkla kaldırılmış, gazeteler günlerce olayı manşetten vermişlerdi. Artık hedefteki yer Hacettepe'ydi.Yıllar sonra Dündar Kılıç 'O an bizi yakalayanı Ankara'ya vali yaparlardı' diyerek o günüözetler.

BEKLENEN ÖLÜM TEZ GELDİ'Kürt Cemali'nin ardından ağıtlar yakılacak, yıllar sonra Haldun Taner, Keşanlı Ali Destanı'nı 'Kürt Cemali' için yazacaktı. Bu olay 'Kabadayı'nın yakasını ölünceye kadar bırakmayacak, birkaç gün sonra polise teslim olup cezasını yatmaya başlayacaktı. Ardı sıra cinayetten sorumlu tutulan Dündar Kılıç da teslim olacak ve cinayete iştirakten Ulucanlar Cezaevi'nde yatacaktı. Çanlar bu kez afla salıverilen 'Kabadayı' için çalmaktadır. En yakın arkadaşını yıllar önce katletmiş, koruması Dündar ise cezaevinden çıkıp İstanbul'a yerleşmiştir. Savunmasız kalan 'Kabadayı' için beklenen son gecikmez. Cezaevinden çıktıktan kısa bir süre sonra Kürt Cemali'nin yeğeni tarafından öldürülür. 'Kabadayı Mehmet' ve 'Sarı Veli' ölmüş 'Karagöz Kemal' ise zaten onlar kadar kıyıcı olmadığı için kabuğuna çekilmiştir. Dündar Kılıç ise çoktan İstanbul'u mesken tutmuştur. Hacettepe artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır.
ONLAR HACETTEPELİ'YDİ
Onlar iki Ankara'nın arasına yerleşmiş mahallenin sakiniydiler.
Onlar üç-dört kuşaktır Ankara'ya yerleşmiş yerlilerdi.
Onlar hem şehirli gibi modern hayata yakın, hem de  taşralı gibi yırtıcı ve aile bağlarıyla birbirlerine tutkun bir mahalleydi. Onlara pek söz geçmezdi.
Onlar Hacettepeli'ydi.
HACETTEPE'Yİ ARSENAL YAPACAĞIM
MAHALLENİN yaşadığı en büyük ve son sarsıntı ise İhsan Doğramacı ile olacaktır. Hacettepe'ye hastane projesi hazırlayan Doğramacı, tepkilere karşın dahiyane bir sözle mahallelinin gönlünü alır: Hacettepe'yi Arsenal yapacağım! Birer ikişer istimlak bedelleri bankadan çekilmeye başlanır. Mahalle kendisini yok edecek bu harekata umulan direnci gösterememiştir. Böylelikle en arızalı semt ayıklanmış ve ceket omuzdan düşük yürüyenler, kentin dört bir yanına savrulmuştu. Artık sıkı hikayeler dışında sarılacakları tek birliktelikleri kalmıştı: Futbol takımı. Ancak o da mahallenin dağılmasını takip eden yıllarda 1. Ligde zor tutunmaya başlamıştı. 1968 de 1. Lig'e veda eden Hacettepe, amatör kümeye kadar düşecekti. Melih Gökçek'in son hamlesiyle  tarih olacaktı. Keçiörengücü adını alan kulüp Hacettepelilerin iptal davalarına aldırmaksızın yoluna devam eder. Hacettepelilere ise her zamanki duyguları miras kalır: ÖFKE!
Bu gün Hacettepe'yi Sevenler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği'nin lokalinde toplanan  Ankara'nın 'eski fırtınaları'  mor örtülerin serili olduğu masalarda anılarını yad ediyorlar. G.Birliği Oftaş'ın Hacettepe ismini almasıyla yıllar sonra kavuştukları takımlarına dört elle sarılıyor, ölen arkadaşlarının cenazelerini Hacettepe bayrağı sererek kaldırıyorlar. Uzun yıllar önce mahalleden ayrılan 'Karagöz Kemal'in Çanakkale'deki evinin dış boyasında yaşayan mor beyaz renkler, belki de sığındıkları son bir liman gibi duruyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder