TRT’de ilginç bir dönem dizisi daha izleyiciyle buluştu. Başrolleri Güven Kıraç, Zafer Algöz, Sinan Tuzcu, Sarp Levendoğlu, Umut Kurt ve Ömür Arpacı’nın üstlendiği, üç gencin delikanlılıktan kabadayılığa uzanan serüvenini konu alan “Mor Menekşeler”in çekimleri Eskişehir’de devam ediyor. Biz de geçtiğimiz hafta kahkahanın hiç eksilmediği o renkli seti ziyaret ettik, hikayeyi bir de Güven Kıraç ile Sinan Tuzcu’dan dinledik.
Dizinin üç delikanlının kabadayılığa uzanan süreçte yaşadıkları üzerine kurulu olduğunu biliyorum. Peki siz bu hikayenin neresindesiniz, hangi karakterleri canlandırıyorsunuz?
- Güven Kıraç: Ben Fakir şükrü’yü oynuyorum. Eskitepe’nin ileri gelen kabadayılarından biri... Lakabı Fakir şükrü olsa da o günleri çoktan geride bırakmış.
Eskiden hamalken, artık mal mülk sahibi zengin bir adam... Horoz dövüşüne meraklı. Kumara düşkünlüğü de var tabii...
- Sinan Tuzcu: Benim canlandırdığım karakterin ismi Muharrem... Lakabıysa Dedo... Fakir şükrü’nün yeğenini oynuyorum. Kabadayılık raconuyla büyümüş. Racon racon diyoruz ama aslında racon kabadayılığın anayasası. Mahallede racon kesen de Fakir şükrü... Yani her türlü anlaşmazlığı, problemi, çözen, aileler arasındaki sıkıntıyı tatlıya bağlayıp son sözü söyleyen kişi.
Bu lakap nereden geliyor?
- Sinan Tuzcu: Lakabı muhacirlikten geliyor ve “dede” manasına geliyor. Yaşı genç olmasına rağmen ağırbaşlı bir adam... Lise mezunu... Tabii 1950’lerde lise mezunu olmak da büyük iş. O yüzden ticaret hayatına da atılıyor, milletvekilliğine de soyunuyor, Hacettepe’nin kuruluşuna bile ön ayak oluyor. Ve amcasının eline geçen paranın nasıl işletileceğine o karar veriyor. Her kabadayı ailesinin içinde “Bu silah meselesinden elimizi çekelim, legal olmaya bakalım”cı adamlar vardır. ışte onlardan biri Dedo. Amcasıyla arasında tatlı bir çekişme var diyebiliriz.
BU ADAMLAR ŞİMDİKİ MAFYANIN ÇIKIŞ NOKTASI
Senaryo gerçek olaylardan esinlenilerek yazılmış. Eski dökümanları arıştırdınız mı, bu karakterler hakkında veri elde edebildiniz mi?
- Sinan Tuzcu: Evet, bizim hikayemizin aslında şimdiki mafyanın çıkış noktası olduğunu gördüm. Ankara’nın Eskitepe mahallesinde geçen olaylar bunlar...
Ama mafya ve kabadayılık birbirinden ayrı şeyler değil mi?
- Sinan Tuzcu: Evet, kabadayılık sonradan bozulup mafyaya dönüşmüş. Dündar Kılıç’ın bir lafı vardır, “Biz ne külhanbeyiyiz, ne de mafyayız. Biz kabadayıyız” der bütün röportajlarında.
MAÇ İÇİN İSTANBUL DÖNER İÇİN ANKARA’DAYIZ
Dört haftadır Eskişehir’desiniz. Burada vakit nasıl geçiyor?
- Güven Kıraç: Evet dört haftadır burdayız. ışimiz rutine oturduktan sonra yapacaklarımızı şimdiden hesaplamaya başladık. Maç yaparız, şu mekana gideriz diye hesaplıyoruz.
- Sinan Tuzcu: Ben arada maç seyretmek için ıstanbul’a kaçıyorum bu arada...
Maç seyredip hemen Eskişehir’e dönüyorsunuz yani...
- Sinan Tuzcu: Evet. Maç muhabbeti erkekler arasında hiç bitmez malumunuz. Tavla var tabii. Bir de Ankara’da çekimleri devam eden “Behzat Ç.” ekibi yakın arkadaşlarımız. Buradan arabaya atlatıp döner yemeye yanlarına gittiğimiz oluyor.
Senaryoyu ilk okuduğunuzda gerçekten ben bu işin içinde olmalıyım dedirten şey neydi?
- Sinan Tuzcu: Ben, yazmakla da uğraştığım için senaryo okurken elime kırmızı kalemi alıp yanlışların altını çizerim. Okuduğum senaryoda kırmızıyla altını çizili satır çoksa, genellikle “hayır oynamıyorum” derim. Bu kez elime gerçekten tertemiz bir senaryo geldi. Kırmızı kalemi bir kere kullanmama gerek kalmadı. Hem diyaloglar çok iyiydi hem de o zamanların durumunu, bakış açısını çok iyi anlatan, hiçbir şeyin havada kalmadığı bir senaryoydu. Bir de Serdar (Akar) abi gibi gerçeği çekmekle derdi olan bir yönetmen olunca, iş gerçekten tadından yenmez bir hâl aldı.
- Güven Kıraç: Ben yıllar öncesinden, daha senaryo yazılmadan bu projeyi biliyordum. Hikayeyi duyduğum anda da heyecanlanmış, “bu işi yapmak lazım” demiştim. Yani bildiğim bir hikayenin senaryosunu okumuş oldum. Çok özenli bir senaryo ve insanı heyecanlandıran, herkesin içinde olmak isteyeceği bir hikaye. Ben de buna kayıtsız kalmadım. Senaryoyu okuyup menejerimle toplantıya gittim. Tam da istediğim rolü teklif ettiler. El sıkıştık, üç saniyede bitti iş.
DİZİNİN MOTTOSU “ESNAF MEMNUN”
Dizinin adı neden “Mor Menekşeler”?
- Sinan Tuzcu: Hacettepe’nin simgesi mor menekşe çünkü... Ankara-Eskitepe’de bir meydan varmış, orası olduğu gibi mor menekşe kaplıymış. Hacettepe futbol takımının rengi ne olsun diye kurula sorulduğunda, “Burada mor menekşeler var, mor olsun” demişler. Bizim dizimizin adı da oradan geliyor.
Bu arada Güven Bey, siz bu dizi yüzünden Altın Koza Film Festivali’nde jüri üyeliğini reddetmişsiniz...
- Güven Kıraç: Evet öyle oldu. “Benim sekiz dokuz gün Adana’ya gitmem gerek” diyerek ekibi zorlamak istemedim. O yüzden yerime başkasını almalarını rica ettim. Taner Birsel benim yerime jüri üyesi oldu.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Sinan Tuzcu: Ben son olarak “esnaf memnun” demek istiyorum. Bu bizim dizimizde motto olarak kullandığımız bir laf (gülüyor).
KÜÇÜCÜK ÇOCUKTUM GÜVEN HOCAM BENİ HAVALARA HOPLATIRDI
Sizin tanışıklığınız da çok eskilere dayanıyor. Aynı sette olmak, birlikte kamera karşısına geçmek nasılmış?
- Sinan Tuzcu: Beni yetiştiren, buralara getiren Güven hocamla aynı projede olmak çok keyifli. Küçücük çocuktum, beni hop hop diye havalara atardı.
- Güven Kıraç: Ya inanma, benim yaşımı şişirmek için söylüyor bunları (gülüyor)...
- Sinan Tuzcu: şaka bir yana, birlikte çalışmak çok güzel. 1950’lerde Güven 19 yaşındaymış. O dönemleri yaşadığı için ondan da çok şey öğreniyoruz.
- Güven Kıraç: Zaten özel bir dostluğumuz var. ılk kez de dizi setinde bir aradayız. Onunla aynı projede olmak başka bir keyif. Diğer arkadaşlarımız da öyle ama... Birbirimizin adını duyunca yüzümüzde güller açıyor. Bu sinerjiden neler çıkacak diye büyük bir heyecan duyuyoruz.
hürriyet kelebek
tarkan karlıdag
ANKARA İLE İLGİLİ BİR DÖNEM DİZİSİ DAHA GELİYOR
- Güven Kıraç: Ben Fakir şükrü’yü oynuyorum. Eskitepe’nin ileri gelen kabadayılarından biri... Lakabı Fakir şükrü olsa da o günleri çoktan geride bırakmış.
Eskiden hamalken, artık mal mülk sahibi zengin bir adam... Horoz dövüşüne meraklı. Kumara düşkünlüğü de var tabii...
- Sinan Tuzcu: Benim canlandırdığım karakterin ismi Muharrem... Lakabıysa Dedo... Fakir şükrü’nün yeğenini oynuyorum. Kabadayılık raconuyla büyümüş. Racon racon diyoruz ama aslında racon kabadayılığın anayasası. Mahallede racon kesen de Fakir şükrü... Yani her türlü anlaşmazlığı, problemi, çözen, aileler arasındaki sıkıntıyı tatlıya bağlayıp son sözü söyleyen kişi.
Bu lakap nereden geliyor?
- Sinan Tuzcu: Lakabı muhacirlikten geliyor ve “dede” manasına geliyor. Yaşı genç olmasına rağmen ağırbaşlı bir adam... Lise mezunu... Tabii 1950’lerde lise mezunu olmak da büyük iş. O yüzden ticaret hayatına da atılıyor, milletvekilliğine de soyunuyor, Hacettepe’nin kuruluşuna bile ön ayak oluyor. Ve amcasının eline geçen paranın nasıl işletileceğine o karar veriyor. Her kabadayı ailesinin içinde “Bu silah meselesinden elimizi çekelim, legal olmaya bakalım”cı adamlar vardır. ışte onlardan biri Dedo. Amcasıyla arasında tatlı bir çekişme var diyebiliriz.
BU ADAMLAR ŞİMDİKİ MAFYANIN ÇIKIŞ NOKTASI
Senaryo gerçek olaylardan esinlenilerek yazılmış. Eski dökümanları arıştırdınız mı, bu karakterler hakkında veri elde edebildiniz mi?
- Sinan Tuzcu: Evet, bizim hikayemizin aslında şimdiki mafyanın çıkış noktası olduğunu gördüm. Ankara’nın Eskitepe mahallesinde geçen olaylar bunlar...
Ama mafya ve kabadayılık birbirinden ayrı şeyler değil mi?
- Sinan Tuzcu: Evet, kabadayılık sonradan bozulup mafyaya dönüşmüş. Dündar Kılıç’ın bir lafı vardır, “Biz ne külhanbeyiyiz, ne de mafyayız. Biz kabadayıyız” der bütün röportajlarında.
MAÇ İÇİN İSTANBUL DÖNER İÇİN ANKARA’DAYIZ
Dört haftadır Eskişehir’desiniz. Burada vakit nasıl geçiyor?
- Güven Kıraç: Evet dört haftadır burdayız. ışimiz rutine oturduktan sonra yapacaklarımızı şimdiden hesaplamaya başladık. Maç yaparız, şu mekana gideriz diye hesaplıyoruz.
- Sinan Tuzcu: Ben arada maç seyretmek için ıstanbul’a kaçıyorum bu arada...
Maç seyredip hemen Eskişehir’e dönüyorsunuz yani...
- Sinan Tuzcu: Evet. Maç muhabbeti erkekler arasında hiç bitmez malumunuz. Tavla var tabii. Bir de Ankara’da çekimleri devam eden “Behzat Ç.” ekibi yakın arkadaşlarımız. Buradan arabaya atlatıp döner yemeye yanlarına gittiğimiz oluyor.
Senaryoyu ilk okuduğunuzda gerçekten ben bu işin içinde olmalıyım dedirten şey neydi?
- Sinan Tuzcu: Ben, yazmakla da uğraştığım için senaryo okurken elime kırmızı kalemi alıp yanlışların altını çizerim. Okuduğum senaryoda kırmızıyla altını çizili satır çoksa, genellikle “hayır oynamıyorum” derim. Bu kez elime gerçekten tertemiz bir senaryo geldi. Kırmızı kalemi bir kere kullanmama gerek kalmadı. Hem diyaloglar çok iyiydi hem de o zamanların durumunu, bakış açısını çok iyi anlatan, hiçbir şeyin havada kalmadığı bir senaryoydu. Bir de Serdar (Akar) abi gibi gerçeği çekmekle derdi olan bir yönetmen olunca, iş gerçekten tadından yenmez bir hâl aldı.
- Güven Kıraç: Ben yıllar öncesinden, daha senaryo yazılmadan bu projeyi biliyordum. Hikayeyi duyduğum anda da heyecanlanmış, “bu işi yapmak lazım” demiştim. Yani bildiğim bir hikayenin senaryosunu okumuş oldum. Çok özenli bir senaryo ve insanı heyecanlandıran, herkesin içinde olmak isteyeceği bir hikaye. Ben de buna kayıtsız kalmadım. Senaryoyu okuyup menejerimle toplantıya gittim. Tam da istediğim rolü teklif ettiler. El sıkıştık, üç saniyede bitti iş.
DİZİNİN MOTTOSU “ESNAF MEMNUN”
Dizinin adı neden “Mor Menekşeler”?
- Sinan Tuzcu: Hacettepe’nin simgesi mor menekşe çünkü... Ankara-Eskitepe’de bir meydan varmış, orası olduğu gibi mor menekşe kaplıymış. Hacettepe futbol takımının rengi ne olsun diye kurula sorulduğunda, “Burada mor menekşeler var, mor olsun” demişler. Bizim dizimizin adı da oradan geliyor.
Bu arada Güven Bey, siz bu dizi yüzünden Altın Koza Film Festivali’nde jüri üyeliğini reddetmişsiniz...
- Güven Kıraç: Evet öyle oldu. “Benim sekiz dokuz gün Adana’ya gitmem gerek” diyerek ekibi zorlamak istemedim. O yüzden yerime başkasını almalarını rica ettim. Taner Birsel benim yerime jüri üyesi oldu.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Sinan Tuzcu: Ben son olarak “esnaf memnun” demek istiyorum. Bu bizim dizimizde motto olarak kullandığımız bir laf (gülüyor).
KÜÇÜCÜK ÇOCUKTUM GÜVEN HOCAM BENİ HAVALARA HOPLATIRDI
Sizin tanışıklığınız da çok eskilere dayanıyor. Aynı sette olmak, birlikte kamera karşısına geçmek nasılmış?
- Sinan Tuzcu: Beni yetiştiren, buralara getiren Güven hocamla aynı projede olmak çok keyifli. Küçücük çocuktum, beni hop hop diye havalara atardı.
- Güven Kıraç: Ya inanma, benim yaşımı şişirmek için söylüyor bunları (gülüyor)...
- Sinan Tuzcu: şaka bir yana, birlikte çalışmak çok güzel. 1950’lerde Güven 19 yaşındaymış. O dönemleri yaşadığı için ondan da çok şey öğreniyoruz.
- Güven Kıraç: Zaten özel bir dostluğumuz var. ılk kez de dizi setinde bir aradayız. Onunla aynı projede olmak başka bir keyif. Diğer arkadaşlarımız da öyle ama... Birbirimizin adını duyunca yüzümüzde güller açıyor. Bu sinerjiden neler çıkacak diye büyük bir heyecan duyuyoruz.
hürriyet kelebek
tarkan karlıdag
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder