Keşanlı Ali "Kürt Cemali" mi? evet kürt cemali





Keşanlı Ali "Kürt Cemali" mi?

Gazeteci Mehmet Kemal' in dediğine bakılırsa  Haldun Taner Ankara'da olduğu dönemde Keşanlı Ali Destanını kaleme almadan önce Kürt Cemali ile ilgilenmiş, oyunun başına yazdığı önsözde de yazarın Altındağ ile olan ilintisi bunu doğrular nitelikte, dahası Kürt Cemali'nin gerçek hayat hikayesi ile Keşanlı Ali karakterininki  hayli benzer durumda. Gerçi Haldun Taner, eseri yazdıktan sonra Sineklidağ'ın Ankara'daki  Altındağ'ın esinlenmesi olduğunu çeşitli kereler söylemiş ama Kürt Cemali- Keşanlı Ali esinlenmesi hakkında kendi ağzından herhangi bir  ifşaatine rastlamadım.
Haldun Taner'in Keşanlı Ali karakteri için çıkış noktasının Kürt Cemali olduğunu düşünsek de, eser bir otobiyografi ya da belgesel nitelikli bir oyun olmadığından, Ali karakterinin Kürt Cemali olup olmadığı konusundaki tartışmalar, bir sanat eserinin alımlanması bakımından çok yerinde değil . Kürt, Rumelili ya da Çerkez kökenli oluşu yazarın eseriyle anlatmak istediği düşünceyle ilintili seçimlerdir. Yazarın eserinde kendi kurgusunu tamamen reel bir karakteri işaret ederek gerçekleştirmesi ya da reel karakterleri çağrışım düzeyinde bir üslupla ele alması, sadece politik değil,  içinde pek çok teknik ve estetik ölçütlerin de olduğu bir seçimler bütünüdür zannımca.
Ne var ki Kürt cemaatimiz olaya başka bir yerden yaklaşmış, Haldun Taner' in Kürt Cemali' den esinlenerek, hatta belki tamamen kopya ederek yazdığından emin oldukları eserde, Kürt ibaresinin yerine Keşanlı ibaresinin tercih sebebini "Kürt ismi üstüne kurulan tabu" olduğunu düşünerek, yazarı "devlete sadık, kemalist aydın tipinin en belirgin örneğidir." biçimde tanımlayanlar olmuş.
Devlet kademelerinde ya da sokakta Kürt ismi üzerine bir tabunun olduğu kabul edilebilir bence de ama  yine de, baskıya maruz  toplumların yarattığı kahramanlar ve mitlerini ironik bir yolla eleştiren ve aslında bir anti- kahramanlık hikayesi anlatan bu oyunun baş rol karakterine  " Herşeye rağmen erdemli kabadayı“ Kürt Cemali’nin bu sanat eseriyle ölümsüzleştirildiği" düşüncesiyle kahramanlık payesinin giydirilmeye çalışılması  oldukça absürd.
Oyunu okumadılar mı acaba?...  Keşanlı Ali karakteri kendisine atfedilen destanıyla korkuları arasında sıkıştıkça insanlaşır, o kahraman falan değildir, kahramanlık rolü oynayan bir acizdir.
Ayrıca şu "erdemli kabadayı" tanımlaması, tüylerimi ürperiyor. Başına "erdemli" sıfatı eklendimiydi adam öldürmüş, haraca kesmiş, yol kesmiş farketmez öyle mi? Nasıl da teşneyiz yeni bir romantik Robin Hood masalı kurgulamaya, hele ki bizdense, bendense, beri taraflıysa...  Ah, toplumların afyonları hep aynı. Nasıl da "insan her yerde aynı kumaş"...
Rolü nasıl oynayacağıma dönecek olursak, Engin Cezzar' ın  Haldun Taner'in de provalarına katıldığı ilk versiyonunda rolün lakabı "Keşanlı"  olduğu halde neden rumeli - trakya  ağzıyla konuşmadığına bu Kürt Cemali durumu bir açıklık getirebilir mi acaba?  Belki de Taner rolü sonradan  "Keşanlı"  olarak değiştirdi. Eğer böyleyse  bu durum Ali' nin diyaloglarındaki hafif İç Anadolu' ya kimi zaman da Doğu' ya yapılan göndermeleri ya da Ali'nin diyaloglarında tek bir Trakya göndermesi olmamasını açıklayabilir mi?
Provalar başlar başlamaz  Y.E 'le konuşmamız, önemle bu seçimlerin üzerinden geçmemiz  gerekiyor.  Bence,  artık neredeyse hiç hatırlanmayan Hacettepe olaylarını ve Kürt Ali' yi vurgulamak çok gereksiz, dolayısıyla rolü Trakya  ağzıyla konuşmak hem Keşanlı ibaresine hem de Kürt Ali/ Keşanlı Ali karışıklığına uygun bir çözüm diye düşünüyorum. Oyun Kürt Ali' nin hikayesinden esinlenilerek yazılmış olsa bile sonuçta sahne üzerindeki Keşanlı Ali karakteri yazarın ve yönetmenin tasarımını öngördüğü ama yaratıcısının ben olduğum bir kollektifin ürünü olacak. Yani bir oyun, bir kurmaca karakter, yani sanat işte ..Tarihi bir belge ya da rötuşa giren bir fotoğraf değil değil




"Keşanlı Ali" mi "Kürt Cemali" mi?
Mehmet Bayrak
            Cumhuriyet tarihi boyunca “Kürt ismi üstüne kurulan tabu, toplumsal yaşamın yanısıra edebiyat ürünlerine de yansımış ve tüm albeniliğine rağman bu eserleri düşünce kadük bırakmıştır.
Kemal Bilbaşar’ın Kürt isyanlarını anlatan Memo ve Cemo romanları ile Mustafa Yeşilova’nın Dersim katliamını anlatan Kopo romanı; Fikret Otyam’ın, Ahmed Arif’in şiirleriyle süslediği röportajları bunun ilginç örneklerinden yalnızca birkaçıdır. Bu eserlerde Kürt ismi sansürlenerek “Türkmen”e dönüştürülür çoğu kez. Hatta Kopo romanının bu özelliğini eleştiren yazar Osman Şahin’in cezaya çarptırıldığını hatırlıyorum.
Ankara'da 1963'te kallesce öldürülen "erdemli kabadayi" Kürt Cemali (*)
Bu uygulamanın tiyatro planındaki en ilginç örneklerinden birini, ünlü tiyatro yazarı Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nda görüyoruz.
Haldun Taner tiyatro yazarlığında bir dönemeç kabul edilen ve epik tiyatronun şaheserlerinden sayılan, bu özellikleriyle de Türkiye’de ve birçok Avrupa ülkesinde yüzlerce kez sergilenen Keşanlı Ali Destanı; konusu, karakterleri, jargonu ve tüm motifleriyle Ankara’nın ünlü kabadayaılarindan Kürt Cemali’yle çevresini işlediği ve bu özelliklerinden dolayı “Kürt Cemali Destanı” olması gerekirken, birdenbire “Keşanlı Ali Destanı”na dönüşüvermiş.
Gösterime girdiği 31 Mart 1964’ten itibaren 130’u Türkiye’de; geriye kalanları da İngiltere, Almanya, Lübnan, Çekoslovakya, Macaristan ve Yugoslavya’da olmak üzere 342 kez sahnelenen; yazılı kitapçığı bile 1964, 1971, 1977 ve 1984’te birçok baskıya ulaştığı gibi birçok yabancı dile çevrilen Keşanlı Ali Destanı, işlenen temanın Kürt kimliği bakımından izleyicilerin de hamen dikkatini çekmiş ve tartışılmaya başlanmıştır; neden Kürt Cemali değil de, Keşanli Ali Destanı diye…Yaşar Kaya, 1960’lı yılarda gösterime girdikten sonra bir seyirci tepkisini şöyle aktarır:
“Haldun Taner, Keşanli Ali’nin vizyonundan sonra Kadıköy vapurunda Doğulu savcı bir arkadaşımla tartıştılar. O zamanlar fakülteyi yeni bitirmiş genç hukukçu arkadaşla ilericilik-gericilik tartışması yaparlar. Hukukçu arkadaş, 1960’lı yıllarda Ankara’da çok ünlenen Kürt Cemali ile bu oyunun ilgisinin olup olmadığını söyler. Onun, öldürülen Kürt Cemali’nin hayat hikayesinin tıpatıp aynısı olduğunu söyler. Haldun Taner, inkâr yoluna sapar… Arkadaşım, Keşanlı Ali’nin niçin Trakya şivesi değil, bir Kürt kabadayısı ağzıyla konuşturulduğunu sorar. O zaman ip kopar. Haldun Taner bunu kabullenir gibi olur, “Ona Kürt Cemali desem oynamazlar, onun için Keşanlı Ali dedim” der. (1)

Yaşar Kaya bu anekdottan sonra “bu gerçeğin bir inkârıdır” vurgusunu yaparak, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Keşanlı Ali, bir Keşanlı göçmen gibi konuşmaz, konuşturulmaz. Keşanli Ali metropole gelen bir Kürt kabadayısı ağzı ve şivesiyle konuşur. Dekor mahalle Ankara’nın bir gecekondu semtinde geçer. Örf, adet, anane, yaşam Trakya’ya benzemez. Raconu ayrıdır. Tarih, tabaka, tütün, sigara sarma Keşanlı Ali’ler gibi değil, Kürt hapishanecileri gibidir.” (2)

Kaya, yazısının sonunda, şu saptamada bulunmaktan kendini alamaz: „Haldun Taner, devlete sadık, kemalist aydın tipinin en belirgin örneğidir. Bile bile ad değiştirerek Kürt Cemali’yi Keşanlı Ali diye topluma yutturmanın aydın haysiyeti ile ne derece bağlaştığı çok önemli. Ama sırf ‚Kürt’ kelimesi başına gelmesin ve ‚Keşanlı dersem belaları savuştururum’ düşüncesiyle gerçeği tersyüz etmek ayrı bir olaydır.“ (agy)

Aslında, Keşanlı Ali Destanı ile Kürt Cemali arasındaki bağlantıyı doğrudan gözlemlere dayanarak yazılı bir belgeyle ilk bilince çikaran, yine orta Anadolu Kürtlerinden değerli gazeteci ve yazar Mehmed Kemal’di. 1970’li yılarda tanışıp kısa zamanda dost olduğumuz Mehmed Kemal, 1980’li yıların başlarında Cumhuriyet’te yayımlanan „Türkiye’nin Kalbi Ankara“ konulu yazıdizisinin bir günlük bölümünü bu konuya ayırır. „Kürt Cemali’den Keşanlı Ali Destanı’na“ başlığıyla sunulan bu bölümde Kürt Cemali’nin yaşam serüveni ve öldürülmesi anlatıldıktan sonra, konunun Haldun Taner’le bağlantısı şöyle aktarılır: "Kürt Cemali, Altındağ ve Atıfbey’de çok sevildiğinden tutuluyor, ağıtlar yakılıyor. Ogünlerin akşam gezeteleri Cemali’nin öldürülüşünü ballandıra ballandıra yazıyorlar. (3) Öyle ki Haldun Taner’in dikkatini çekiyor. Birgün Haldun Taner bana çıkageldi. ‚Şu Kürt Cemali nerelerde geçti, aslı ne öğrenmek istiyorum’ dedi.
Haldun’u Altındağ ve Atıfbey’in çocuğu Avukat Şefik Günder ve Atıfbeyli Tahsin Yaman’la tanıştırdık. Öğrendi, inceledi, bu olaydan ‚Keşanlı Ali Destanı’ doğdu.“ (4)

Yazıdizisinde, o yıların ünlü kabadayıları arasında Kürt Cemali dışında şu isimler sıralanır: Hacettepeli Mehmet, Boyacı Arif, Dündar Kılıç, Kovboy Niyazi, Jandarma Ziya, Yaşar Altınışık, Kürt Nevzat, Sarı Vahit, Kürt Tahsin.

Günün birinde, Kürt Cemali’yi kalleşlikle öldüren kişiler olarak bunlardan Hacettepeli kabadayı Mehmet’le Boyacı Arif Ankara’daki Hergele Meydanı’nda Cemali’nin öldürüldüğü yerde öldürülürler. Dündar Kılıç ise kabadayılığının yanısıra Alaattin Çakıcı’nın kayınpederi olarak da biliniyor.

Daha önce bu olguyu es geçen Haldun Taner de, Mehmed Kemal’in yazılı açıklamalarından sonra aynı gerçeği itiraf etmek zorunda kalır.

1983’te eserinin dördüncü basımına yazdığı Önsöz’de işin aslını şu sözlerle itiraf eder:
„1960’larda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin çağrılısı olarak, Tiyatro Enstitüsü’nde konuk hoca sanıyla dersler verirdim. Bunun için her ayın son haftası gider, Ankara’da kalır, sonra İstanbul’daki Fakülteme dönerdim.

Altındağ’la (Cemali’nin mahallesinin bulunduğu semt M.B.) ahbaplığım o tarihte başladı. Çoğu akşamlarım ve gecelerim orada geçti. Gün geçtikçe onlarla övür oldum. Gecekondu dünyasında geçecek bir oyun tasarlamaya da işte, o tarihte başladım. Konu ne kadar bizdense, oyunu üslubu da o kadar bizden olsun istiyordum.“ (5)

Yeniden başa dönersek, Haldun Taner’in bu son itiraflarına dayanarak diyebiliriz ki, „Evet, konu bizden, oyunun üslubu bizden, ama ismi bizden değil!..“
Ankara-Altındağ’ın Kürt Cemali’si nerede, Edirne’nin Keşanlı Ali’si nerede?.. Kürt ismi üzerindeki tabu aşılıp gerçek adı yani „Kürt Cemali Destanı“ adı konsaydı taşlar tümüyle yerine oturmaz mıydı dersiniz? Herşeye rağmen „erdemli kabadayı“ Kürt Cemali’nin bu sanat eseriyle ölümsüzleştirildiğini düşünüyorum.

Kaynaklar:
1- Yaşar Kaya: Keşanlı Ali Destanı mı? Ankaralı Kürt Cemali Destanı mı?, Özgür Politika, 26.3.1996
2- Agy.
3- Dönemin birçok gazetesi olaya yer verirken, Resimli Posta Gazetesi bir özel ek yayımlar: „Kürt Cemali’yi Neden Vurdular“, Ank, 1963.
Günümüzde Türkiye’deki kimi kütüphanelerde müstakil bir kitapçık olarak yer alan bu ek, şu sözlerle bitmektedir:
„Cemali bugün Ankara-Asri Mezarlıkta toprakların altında yatıyor. Ama Cemali aslında insanların kalbinde yatıyor. Cemali ismi bundan böyle ağızdan ağıza yayılacak, kulaktan kulağa duyulacaktır. Cemali Ankara’da olduğu kadar taşra illerinde de bir şeref ismi olarak dolaşacaktır.“
4- Mehmed Kemal: „Türkiye’nin Kalbi Ankara“ yazıdizisi, Cumhuriyet gaz. 19 Mayıs 1982.
5- Haldun Taner: Keşanlı Ali Destanı, „Önsöz“, Bilgi Yayınları, Ank. 1984, s. 5.
(*) Resimli Posta Eki, Ank. 1963


http://www.navkurd.net/nivisar/mehmet_bayrak/kesanli_ali.htm



ANKARALI KÜRT CEMALİ
Ercan İmre (Recordturk)
Kürt Cemali lakabıyla maruf 50 li ve 60 lı yılların Ankara'sında özellikle Altındağ, Yenidoğan ve Bentderesi semtlerinde güçlü olan zamanın kabadayısı Cemali Coşar.
O tarihlerde Ankara Hacettepe de kumar oynatıp haraç toplayan Kabadayı Mehmet 1953 de Yakın arkadaşı Sarı Veli'yi bir alacak verecek meseli yüzünden öldürmekten önceden tecilli cezasıyla birlikte 15 yıl hapis cezasına mahkum olur. Dündar Kılıç o zamanlar yeni yeni palazlanıyor, bu alemlerde kendini göstermek ve kumardan kazanç toplamak için kavga ve çatışmalarda cesaretini kanıtlaması gerekiyordu. Çeşitli kavgalara gire çıka hapishaneleri uğrak yeri haline getirmiş olan Dündar Kılıç bu sayede Kabadayı Mehmet başta olmak üzere zamanın ünlü kabadayılarıyla tanışmış, hapisten çıkınca onların kumarhanelerine  takılmaya  başlamıştı.
İşte Kabadayı Mehmet hapise girince onun Kumar işleriyle Dündar Kılıç ilgilendi. 1962 yılında Kabadayı Mehmet hapisten çıkınca Dündar Kılıç onunla beraber oldu. Yıllar geçmiş Ankara da 27 Mayıs sonrası askeri dönemin ağırlığı hız kesmiş kabadayılar aleminde her şey eski hızına kavuşmaya başlamıştı.
Kürt Cemali ile Kabadayı Mehmet takışmışlardı sebep kumar oynatılan bölgelerin paylaşılması idi. Bu takışma ve kavgaların ardı arkası gelmedi Ankara artık bu iki gruptan biri için fazlaydı. Bir Nisanı iki Nisana bağlayan gece Kabadayı Mehmet konuşmak ve kumar oynamak için Kürt Cemalli'yi Hergele meydanındaki kulübüne davet eder, gecenin ilerleyen saatlerinde aralarında çıkan çatışma sonucu Kürt Cemali vurularak öldürülür.
Cemali'nin Ardından
Kürt Cemali'nin öldürülmesinin ardından Ankara da büyük gösteriler olur. Altındağ, Yenidoğan, Atıfbey mahallerinden beş bine yakın kişi önce İtfaiye meydanındaki kahvenin önünde toplanıp intikam sloganları atarlar, sonra Kabadayı Mehmet in bulunduğu adliyeye yürürler.
Dündar Kılıç meşru müdafaa halinde sayıldığından Kürt Cemali cinayetinden beraat etti ve 1963 affıyla Kabadayı Mehmet le birlikte tahliye oldular. Dündar Kılıç serbest kaldıktan sonra artık Ankara da barınamayacağı için İstanbul a yerleşme ve işlerini buradan yürütme kararı alır. Böylece bu olayla birlikte ilerde yeraltı dünyasını ünlü ismi olup Türk kamuoyunun yakından tanıyacağı Dündar Kılıç ın İstanbul macerası başlar.
Kabadayı Mehmet ise 6 Nisan 1965 günü Cemali Coşan ın 16 yaşındaki yeğeni Nuri Coşan tarafından vurularak öldürüldü. Dündar Kılıç Yaşamı boyunca Kürt Cemalli'ye ateş etmediği ve suçlu olmadığını söyledi. Bu arada zamanın ünlü Türkücülerinden Nuri Sesigüzel söz ve müzik i Nail Bayşu a ait olan "Ankaralı Kürt Cemalli'ye Ağıt" isimli plağı yapar, bu plak o kadar tutar ve o kadar çok çalınır ki artık şarkının popülaritesinden rahatsız olan Dündar Kılıç bir gün Nuri Sesigüzel e gider:
"Neden yani Nuri Bey? Siz insanları neşeye boğmayı düşüneceğinize böyle bir plak yapmaktasınız ki canımızı aldırmak istercesine? Öyle değil mi Nuri Bey?"
Nuri Sesigüzel "Seni tanımış olsaydım, sana zararlı olacağını bilseydim yapmazdım bu plağı." deyince Dündar Kılıç ada söyleyecek bir şey de kalmıyor.
Keşanlı Ali Destanı
Kürt Cemali nin öldürülmesi ve arkasından yapılan gösteriler sanat dünyasının konuya ilgisini çekti. Önce Nuri Sesigüzel türküsünü yaptı arkasından  Piç Ahmet  lakaplı başka bir türkücü bir plak yaptı. Olay ünlü hikaye ve oyun yazarı Haldun Tanerin dikkatini de çeker Altındağlı Avukat Şefik Günder ve Atıfbeyli Tahsin Yaman la tanışır, konuyu araştırır ve inceler. Daha sonra "Keşanlı Ali Destanı" ortaya çıkar, olayın geçtiği Sineklidağ gecekondu mahallesi Altındağ olduğu söylenir. Gerçi hikaye birer bir aynı olmasa da Kürt Cemali olayından bir esinlenmede vardır.
Ankaralı Kürt Cemali'ye Ağıt
Kaderim böyleymiş, ağlama anam
Cemalin boyandı al kızıl kana
Dört tane yavrumu bıraktım sana
Layikmidir felek bu ölüm bana
Ben ölürsen bağlatmayın başımı
Arkadaşlar diksin mezar taşımı
Annem silsin gözlerimin yaşını
Dertli yazın mezarımın taşını

(Pathe Plakları-7-PTC 254)





Levent Cantek
http://derinhakikatler.blogspot.com/2006_04_01_derinhakikatler_archive.html
Ikincisi, Haldun Taner'in Keşanlı Ali Destanı adlı ünlü oyununa konu olan Altındağ'lı Kürt Cemali ile daha önce adı geçen Hacettepe'li Kabadayı Mehmet'in kavgasıyla ilgili. Söz konusu olan "delikanlılık"tan mafya babalığına geçiş yapan, haraç alan, kumarhane işleten, it kopuk besleyen, en yakın arkadaşı Sarı Veli'yi öldürecek kadar soysuzlaşan Kabadayı Mehmet'in kendine rakip gördüğü Kürt Cemali'yle mücadelesiydi. Işin hitamında Mehmet'in Kürt Cemali'yi öldürmesi, Altındağlılar üzerinde büyük infial yaratır. Hacettepeliler ile aralarında çoğu yerde polisin dahi karışamadığı kavgalar yaşanır. Kabadayı Mehmet üzerinden tüm Hacettepe hedef alınarak sağa sola divane saldırılar olur. Hacettepe, bir yanda göç alıp göç verdiği, evlerinin birer birer yıkıldığı kendi tükenişini yaşarken, öte yanda mahallenin son kabadayısını, onun geçmişteki zayıfı, bilhassa ırz ehlini koruyan delikanlı günlerinin hatırına neredeyse "zoraki" olarak çekmektedir. Daha yırtıcı ve aç olan yaslı Altındağ ahalisi ise günlerce yasını tuttuğu Cemali'nin intikamını, yine o kenar-şehirin kanunlarına uygun olarak, Kabadayı Mehmet'i Hergele Meydanı'nda öldürerek alır. Bu hesaplaşmalar, kan alıp kan vermeler Hacettepe'yi kendini tüketmeye yönelik bir gidişat içine sokarken, merkez -yenişehir sakinleri- nezdinde gittikçe büyüyen bir cezalandırma arzusu yaratıyordu. "Bu adamların bir yerde durdurulmaları gerekiyor!"du. Aynı dönemlerde Ihsan Doğramacı'nın hastahane projesi bu cezalandırma arzusuyla önemli ölçüde örtüşecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder